Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Başkanı Hasan Küçük Mora’da yaşanan acı ve katliamları unutmadıklarını belirterek 200. Yılı nedeni ile bir açıklama yayınladı.
Genel Başkan Hasan Küçük açıklamasında; “ 23 Eylül 1821, Mora da Yaşanan Yunan isyanı ve katledilen on binlerce insan. (Yunan asıllı araştırmacı-yazar Dimitris Lithoxoos’a göre, yakın çağda Balkanlar'da "milli dava" adına yapılmış olan ilk “soykırımın” adı)
"Mora’da ve tüm dünyada bir tane dahi Türk kalmamalı.” Mora Yarımadası’da 1821’in Martında başlayıp Eylülünde tamamlanan Yunan İsyanı’nın temel bakış açısını ortaya koyan “Hıristiyanlar artık Türklerle yaşayamaz” adlı halk şarkısından bir dize.
Evet, Türk düşmanlığı, katliam ve yağma: Yunan İsyanının temel felsefesi... Tüm köylerde, şehirlerde yaşanan bundan başka bir şey değildir. İsveç'in Patra'taki Konsolosu ve Filiki Eterya Cemiyeti üyesi Ludovic Stranis'in, İsveç'in İstanbul Büyükelçisine yazdığı 26 Mart tarihli mektupta; “Neredeyse tüm Türk evleri yıkıldı ve yağmalandı. Birçoğu da ateşe verildi." demektedir. İngiliz Konsolosu Philip Green de yaşananları, “Şehirde kargaşa ve yağma hakim oldu, Türklerin evleri açıldı ve yağmalandı. Camiler ateşe verildi veya yıkıldı ” şeklinde aktarmaktadır. Patra’da yaşananlarla ilgili olarak Fransız Konsolosu H. Pouqueville günlüğüne şöyle yazmaktadır: "Bu korkunç geceden sonra bir daha ışığı göreceğimi sanmıyordum... Bitmek bilmeyen çığlıklarla, yirmi bin nüfuslu bir şehir yok oluyor... Yunanlar Müslüman mahallesini ateşe veriyor. Sokaklar cesetlerle dolu. Başpiskopos Paleon Patron Germanos büyük sorumluluk yüklendi... Köylerden gelen Rumlar, "Türklere ölüm" diye bağırarak geliyorlar, Haçlı bayrak camilerde dalgalanıyor. Rahipler birçok Türk çocuğunu vaftiz ediyor, şehre girmekte olan Vostitsa'nın ileri gelenlerinin (Rumlar) önünde, ellerinde tutukları mızraklara geçirdikleri beş Türk başı taşıyan adamları yürüyor.”
Yaşamları bağışlanacağı konusunda söz verilenler de aynı akıbete uğrar. İsyancınlar anlaşmaya uymazlar, sözlerini tutmazlar. Filiki Eterya Cemiyeti üyesi Amvrosios Frantzis’in ifadesine göre, teslim olanlardan güzel kızlar haricindekilerin büyük bir çoğunluğu gece katledilir. Ve bu insanlara ne olduğu sorulduğunda “Ay onu yedi” denirdi. Frantzis konuyla ilgili olarak; "Ay Onu yedi metaforu Yunanlılar arasında yaygın olarak söylenirdi. Çünkü insanları genellikle geceleri öldürürlerdi. Sabahleyin, gariban (Türk) ağaya ne olduğu sorulduğunda, ‘Ay Onu Yedi’ yanıtını verirlerdi” demektedir.
İstanbul’da duyulan Yunan ilk isyanıyla ilgili ilk katliam 5 Mart 1821’de bugünkü Romanya sınırları içinde bulunan Kalas ve Yaş’ta yaşanır. Bunu daha sonra Mora’da ortaya çıkan isyanlar takip eder. Bu bölgede 21 Martta Kalavrita’da başlayan ve ardında Patra, Kalamata, Salona, Livadia, Messolonghi, Vrachori, Zapandi, Navarin, Tripoliçe’de ve diğer yerleşimlerde yaşanan isyan, yağma, katliam, acı ve gözyaşından başka bir şey değildir.
Finlay yaşananları, "Yarımadanın her yerinde Hıristiyanlar ayaklanıp Müslümanları katlediyordu. Kalelere sığınanların geri dönme umutlarını tamamen ortadan kaldırmak amacıyla, kulelerini ve çiftlik evlerini ateşe verdiler ve mülklerini tamamen yok ettiler. 26 Mart'tan, o yılın 22 Nisan'ına denk gelen Paskalya Pazarına kadar, yaklaşık on bin ila on beş bin can acımasızca öldürüldü ve üç bin Türk çiftliği ve hanesi yok edildi… Türklerin Yunanlar tarafından yok edilmesi ‘önceden tasarlanmış bir plana’ göre yapıldı. Bu daha çok Filiki Eterya Cemiyeti mensuplarının ve edebiyatçıların intikamcı öğütlerinin sonucu olarak gerçekleşti” şeklinde aktarmaktadır.
Onbinlerce Türk, isyan sürecinde vahşice katledilir. Ancak tüm isyan boyunca yaşananlar 23 Eylül 1821’de Tripoliçe’nin ele geçirilmesi anında ortaya çıkan vahşetin karşısında gölgede kalır. Araştırmacı-yazar Dimitris Lithoxoos, 31 Ekim 2000’de Nea Anatoli gazetesinde kaleme aldığı makalesinde; “Tripoliçe (Tripolis) kelimesi soykırımla eş anlamlı olarak kabul edilebilir” demektedir.
Önce hayatlarının bağışlanması karşılığında insanlardan ellerindeki paraları alınır. Ancak her zaman olduğu gibi verilen söz tutulmaz. Sonun belirleyicisi olan 23 Eylül Cuma günü yaşanır. Tripoliçe savunmasının çökmesi üzerine isyancılar aç kurtlar gibi şehre saldırır. Yunan İsyanına destek amacıyla orada bulunan Fransız topçu komutanı Reibo, bundan sonrasını "tanımlamak imkansız" diye belirtiyor: "Attığımız her adımda pencerelerden aşağıya atılan kadınları, kızları, çocukları gördük. Haremlerin gölgesinde yalnız başlarına büyümüş olan bakireler, birdenbire vahşi bir askerin kanlı elinin, onları yakalayıp sokakta yukarıdan aşağıya attıklarını korku içinde gördüler. Askerler kudurmuş gibi zengin evlerine girmeyi talep ediyorlardı. Çılgın kalabalık sanki antik dönemin savaş koçbaşları gibi saldırırken tüm duvarlar yıkılıyordu... Ortalık ateş ve kan cehennemi gibiydi. Molozla kaplı evlerin yıkılma gümbürtüsü, bitmek bilmeyen tüfek ateşleme sesleri, top gümbürtü sesleri, ölecek olanların çığlıkları ve galiplerin vahşi haykırışları birbirine karışarak ürkütücü bir konser sesi yaratıyordu.” Bu cesetlerle dolu olan yol ve yaşanan vahşetle ilgili olarak Kolokotronis "Anılarında", “Atım, kale surlarından saraya kadar olan yolda (insan cesetlerinden) yere basamadı… Şehrin içinde olan Yunan askeri, Cuma gününden Pazar’a kadar, Tripoliçe’nin bir saatlik civarında ve şehirde 32.000 kadın, çocuk ve erkeği kesti ve öldürdü" demektedir. İsyan boyunca Yahudiler de Müslümanlarla aynı kaderi yaşar.
Kardeşi Alexandros'un Ypsilantis’in vekili ve Yunanistan'daki Filiki Eterya Cemiyeti’nin başkanı olarak 19 Haziran'dan beri Mora'da bulunan Dimitris Ypsilantis’in verdiği; “Müslüman erkek nüfusun tamamının öldürülmesi ve getirilen her Türk başı için ‘üç kuruş’ ödenmesi şeklindeki insanın kanını donduran talimat sonucu, çadırının etrafında o kadar çok kafa birikir ki, kafalara takılıp tökezlemeden çadırın içine girmek mümkün olmaz.
1828'de Yunanistan Başkanı olan Ioannis Kapodistrias, zamanın büyük güçlerine, 1821'den önce Mora'da ne kadar Türk nüfusu bulunduğu ve modern Yunan devletinin kurulmasından sonra ne kadar kaldığıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken, 42.750 ve 0 (sıfır) sayılarını verir. Dimitris Lithoxoos’a göre bu resmi cevap, içinde 1821’in (Yunan İsyanının) karanlık yüzünü, yani aslında 15.138 ailenin veya 63.813 kişiden oluşan Müslüman sivil nüfusun tamamının isyancılar tarafından yok edilmesi gerçeğini saklamaktadır. Ona göre Yunan isyanı esnasında yaşananlar, yakın çağda Balkanlar'da "milli dava" adına yapılmış olan ilk soykırımdır.
Evet, düşünülmeyen, inanılmayan gerçek olur ve ortaya böyle bir tablo çıkar. Uygarlığın beşiği iddiasındaki Yunanistan’da işte bu şekilde katledilen on binlerce insanın acısı ve yaşamı üzerine hatta kabulü mümkün olmayan bir bağnazlık üzerine kurulmuş olur. Batı Trakya Türklerine karşı sürdürülen hasmane tutumun tarihi sürecin bir yansıması olduğu gerçeğini aslında en açık şekilde gösteren, unutturulmaya çalışılan Mora Soykırımının yıldönümü vesilesi ile insanlığı katledenleri bir kez daha insanlığın vicdanına havale ettiğimizi ve zulmü insanlığın asla unutmayacağını ve affetmeyeceğini belirtmek istiyoruz. Mora’da 23 Eylül 1821’de yapılan Soykırımı lanetliyoruz. ” dedi